22 Nisan 2014 Salı

23 NİSAN SABAHI ÖĞRENCİLERİMİZ 09:00'DA 1-D SINIFINDA OLACAKLAR

23 NİSAN3

23 NİSAN sabahı tören öncesi öğrencilerimiz sınıfımızda olacaklar. Törende sıra onlara geldiğinde Kulis Kapısından sahneye girecekler.

Tören bittikten sonra yine aynı kapıdan inecekler.

Fırsat bulursak sınıfta son bir prova daha alabiliriz.

 

 

23 NİSAN HAFTASI DUYURULARI

-23 NİSAN TÖRENİ İÇİN YARIN SABAH EN GEÇ 9’DA ÖĞRENCİLERİMİZ OKULDA OLACAKLAR.

-TÖREN KONFERANS SALONUNDA YAPILACAK.

-23 NİSAN TÖRENİ SONRASI ÖĞRENCİLER EVLERİNE GİDECEKLER.

-ŞİŞLİ BELEDİYESİ’NİN PİKNİĞİNE KATILMAK İSTEYENLER İÇİN TÖRENDEN SONRA OTOBÜSLER OKUL ÖNÜNE GELECEK.

IMG_5025

-24 NİSAN’DA (PERŞEMBE) OKUL TATİL.

-25 NİSAN’DA OKUL VAR.

-28-29 NİSAN’DA (PAZARTESİ SALI) OKUL TATİL.

-ÖĞRENCİLER ÇARŞAMBA GÜNÜ OKULA GELECEKLER.

-1 MAYIS(PERŞEMBE OKUL TATİL)

-2 MAYIS(CUMA) OKUL VAR.

21 Nisan 2014 Pazartesi

23 NİSAN KOSTÜMLÜ PROVAMIZI YAPTIK

23 NİSAN3

23 Nisan Törenine 2 gün kala bugün ilk kostümlü provamızı yaptık.

23NİSAN

Hafta sonu iyi hazırlananlar ilk bakışta belli oluyor. Hiç hazırlanmayanlar da resimlerden bile anlaşılabiliyor.23NİSAN1

Tören ve dans stresi yaşamasınlar istiyoruz ancak sahnede başarısız olmaları da onlar için bir hayal kırıklığı sebebi olacaktır. Özellikle birlikte hareket etmeyenler; ekip ve görüntüdeki dans eden kişi sağa giderken sola gidenler ciddi problem oluşturuyor.

Velilerimden ricam şu 2 gün biraz daha çalıştırmanız.

23NİSAN4

Bu arada belirtmeden geçmek haksızlık olacak; Eylül dansın yıldızıydı. Eksiksiz ve tam yapıyor hareketleri.

 

 

20 Nisan 2014 Pazar

FATİH ERDOĞAN BİZİMLEYDİ

Yazarlar Okullarda projesi kapsamında Fatih Erdoğan 18 Nisan 2014 Cuma günü Mustafa Sarıgül İlkokulu'nda öğrencilerle buluştu. Onlara kitap okudu. Çocuklar "Kuşumu Kim Kışkışladı?" kitabını soluk almadan dinlediler. Fatih Amcaları okurken hepsi ellerini uzatıp kuşu tutacak kadar yaklaştılar. Bu güzel hikaye hiç bitmesin istediler. Kuşun her kanat çırpışında rüzgarını hissettiler, gözleri kamaştı... Kuşun her kanat çırpışında belki gelip ellerine konar diye beklediler...Kuşun her kanat çırpışında onlar da havalandılar çocukluklarının en güzel gökyüzüne... Hikaye bitince dışarıda yağan yağmurla indiler gerçek dünyaya,  koşup Fatih Amcalarına sarıldılar. Fatih Amcaları onlara birer kitap hediye etti. İlk defa bir yazara dokunup, sorular sordular hem de okumayı henüz öğrendikleri bir bahar mevsiminde.  İmzalı birer kitap aldılar.

Rotary Kulüp'ün organize ettiği bu etkinlik küçük öğrencilere yepyeni düşler kurmak için kocaman kapılar açtı.

[caption id="attachment_79438" align="aligncenter" width="616"]fatih erdoğan Fatih Erdoğan, yayınları ve etkinlikleri ile ilgili pek çok bilgiyi www.mavibulut.com.tr adresinden edinebilirsiniz.[/caption]

FATİH ERDOĞAN KİMDİR?

1954'te İzmir'de doğdu.Yaşamının geri kalanını İstanbul'da geçiren yazar Kültür Koleji ve 1973'te Robert Kolej'den mezun olduktan sonra 1978'de Boğaziçi Üniversitesi Makina Mühendisliği'ni bitirdi. 1980 yılında Mavibulut Yayınları'nı kurdu. 1990-2000 yılları arasında Türkiye'de çocuklar için çıkarılan ilk edebiyat dergisi Kırmızıfare'nin ve ilk çocuk edebiyatı araştırmaları dergisi BinbirKitap'ın editörlüğünü yaptı. 1992 yılından 2002 yılına kadar İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Kütüphanecilik Bölümü'nde çocuk edebiyatı üzerine ders verdi ve aynı bölümde yüksek lisans ve doktora yaptı. Çocuklara yönelik kitaplar yazdı, resimledi, çevirdi ve editörlüğünü yaptı. Cumhuriyet ve Radikal gazetelerinde çocuk edebiyatı ve çocuk kitaplarına ilişkin yazılar yazdı. Yurtiçinde ve yurtdışında aynı konularda konferanslar verdi.fatih erdoğann

Acar (1987) ve Ozan (1994) adlarında iki oğlu vardır. İleri düzeyde İngilizce, orta düzeyde Almanca bilmektedir.

 

FATİH ERDOĞAN'IN Türkiye Özel Okullar Birliği Derneği 3. Okul Öncesi Eğitim sempozyumu konuşma metni
1-2 Aralık 2012


Eğitim, üzerinde söz söylemeye hep korktuğum bir konu. Korkuyorum çünkü bilmiyorum. Bilmeden konuşmak istemiyorum çünkü çok önemli buluyorum. Yine de şu anda bir konuşmacı olarak karşınızda bulunmak bana ciddi bir cüret gibi geliyor. Neyse ki, önceden veya burada tanıdığım, sevdiğim ve saygı duyduğum eğitimcilerin oluşturduğu böyle bir dostlar topluluğu arasındayım. Bu da kendimi aile arasında hissetmemi sağlıyor.

Uzun yıllardır, yazmak çizmek dışındaki hayatımın önemli bölümü okullarda geçiyor. Çocuklar için yazan yazarların çoğu için bu geçerli. Yazdıklarımızı okuyan çocuklar da öğrenci. Kısacası, eğitim denen dünyaya çok uzak bir konumda sayılmıyoruz ve bu durum da çoğunlukla yanlış anlamalara yol açıyor. Örneğin, yazara eğitimle ilgili sorular sorulabiliyor veya bizler okullara gittiğimizde gördüğümüz saygıdan şımarıp kendimizi eğitim uzmanı sandığımız zamanlar oluyor. İşte bu nedenle, birkaç söz söylemeden önce bilmenizi isterim ki, ben eğitimden anlamam, eğitimi bilmem. Buraya da bir iki şey kaparım belki diye geldim. Gelmişken de biraz daha iyi bildiğim bir konuda, çocuk kitapları konusunda birkaç söz etme şansımı kullanmak istedim.fatih

Eğitim bu ülkede kendimi bildim bileli hep sorgulanan bir yapı oldu. Çocukluğumdan beri durmadan değiştirildi, durmadan kurcalandı, çekiştirildi, yapıldı bozuldu. Öğrenci ve öğretmenler bitmek tükenmek bilmeyen bir deneme tahtası rolünü oynamaktan bir türlü kurtulamadılar. Nesiller harcandı, ufalandı. Bu tabloya bakınca dilimin ucuna gelen şeyi resim sanatından bir örnek vererek dile getireyim. Suluboya resim yaparken bir bardak ya da kavanozda suyunuz olur. Fırçanızı boyaya sürmeden önce bu suya batırırsınız. Başlarda, yani su temizken sorun yoktur. Islak fırçanız renkleri istediğiniz tonda taşımaya devam eder. Ancak bir süre sonra bardaktaki su, kullandığınız çeşitli boyaları fırçadan yıkadıkça bulanmaya başlar. Öyle bir an gelir ki artık fırçaya aldığınız su kullandığınız rengi etkilemeye başlar, kırmızı sürmek isterken kağıda kahverengi sürmeye başlarsınız. O zaman ne yaparsınız? Gidip bardaktaki suyu dökersiniz ve temiz su doldurup gelirsiniz. İşte eğitimde bunu yapmaya ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Geçen gün facebook'ta okulları kapatmak için bir günlüğüne milli eğitim bakanı olmak istediğimi yazdım, birkaç dakika içinde her zamankinden çok destek aldım. Herkesin eğitimle ilgili olarak bu kadar çok bezginlik ifade etmesi bence önemlidir.

Eğitimin devasa bir yapı olması, yaşayan her insanı ilgilendirmesi, hem de hayatının uzun bir zaman dilimi boyunca ilgilendirmesi, doğal olarak, insanı yazan, hele hele insanı çocuklara anlatmaya çalışan her yazarın gündemine az ya da çok giriyor.

Evet, eğitim bugünün çocuklarını hayata ve yarınlara hazırlamayı hedefliyor ama esas olarak malzemesi bugüne kadar biriktirilmiş olan bilgi, deneyim her neyse, hepsinin türevi. Ve bütün bunların tümü de bilimsel anlamıyla ölçü, sistem, teknik, standartlar gibi kavramlarla uygulanıp değerlendiriliyor. Ölçü dışı bir şey yok, sistemlerle uygulanıyor, düzen ve standartlar önemli. Geçmişe ve bugüne yaslanıyor daha çok. Eğitim böyle bir şey.

Gelelim eğitim kavramının bana göre karşısında konumlanmakta olan başka bir kavrama... Bu kavram ölçülemez, sistemlere gelmez, standartları yoktur ve çok daha önemlisi bugünle ve dünle pek ilgilenmez, geleceğe doğru bakar. Bu kavram edebiyattır. Eğitim kesin hatları olan elle tutulur ve sürprizlere yer vermeyen düzenli ve yatıştırıcı bir yapıyken, edebiyat muğlaklıktır, belirsizliktir, sürprizlidir, düzen dışıdır, karıştırıcıdır, dürter. Eğitim cevaplarla ilgilidir, edebiyat sorularla. Eğitim kitleseldir ve toplumsal bir amacı vardır, edebiyat ise bireyseldir ve asla toplumsal bir amacı yoktur. Ve zurnanın zırt dediği yer tam da burasıdır. Yapı olarak toplumsal bir bütünün türevi olan eğitim aslında bireylerle uğraşır. Toplumsal düzen ve devlet eğitimden bireyin "aynılığını" sağlamasını talep ederken, “her ağacın kurdunun özünden” olması gibi, eğitim de bütün o hantal yapısının özünde kendi kurdunu üretir ve aynı olmaya karşıt bireysel bir "farklı" olma direnci yeşerir.

İşte edebiyat, öğretmenlerin yardımına burada yetişir. Aynılığı üretmeye yönelik bir sistem, müfredat ve ders kitaplarının karşısına konulan iyi bir edebiyat, farklılığı, yani bireyselliği beslemede öğretmenin işini kolaylaştırmakla kalmaz, aynı zamanda zevkli hale de getirir.

Tabii, bunun mümkün olmadığı zamanlar olur. Öğretmen bireyi fark etmemiştir, ya da tersi, yani yazar (belki kendisi birey olamadığı için) edebiyat yerine ders kitabı yazmaya soyunmuştur. Bunun örnekleri ne yazık ki bizde çoktur; öğretmenlik veya öğretmenlik geçmişinin yazarlığın ön ve yeter koşulu sanılması gibi bir geleneğimiz vardır. Çocuk edebiyatımızın gelişimini engelleyen de, okuma alışkanlığımızın yeterli olmamasının en önemli sebebi budur.

Çocuk yazarı çocuklar için yazmaya soyunduğunda kendi kendine "madem ki çocuklar için yazıyorum, o halde fatih eöğretmen olmalıyım" dediği anda eğitim yapısının bir neferi olarak "aynılaştırıcı" mekanizmaya kendini monte eder ve edebiyatın bireyselleştirici etkisini törpüleme eylemine katılır. Oysa ki, en başta söylediğim gibi bir çocuk yazarının değil eğitmek, eğitim üzerine söz söylemesi bile, eğer özel bir birikim sağlamadıysa, cürete girer. Ne yazık ki bu, çift taraflı beslenen bir yanlış algıdır; sadece yazar kendini eğitim uzmanı sanmaya kalkmaz, çoğunlukla ona kendini öyle sanmasına yol açacak şekilde davrananarak havaya sokanlar genellikle anne babalar ve bazen de öğretmenlerdir.

Daha ender de olsa ayna görüntüsü bir olgudan da söz edilebilir, “madem ki öğretmenim, o halde çocuk kitabı yazmalıyım” yaklaşımıyla da benzer bir sonuca ulaşılır. Oysa dile getirmeye çalıştığım gibi, edebiyatın ölçütüyle eğitimin ölçütü tümüyle farklıdır. Eğitim konusunda uzmanlaşmak isteyen bir çocuk yazarı da, çocuk yazarı olmak isteyen bir eğitimci de pek tabii böyle bir hakka sahiptir ama bu farklı iki alanın özgün koşullarını yerine getirmek için gereken çabayı göstererek… İşte bu genel çerçeve içinde bakılırsa kitapların bir gün ortadan kaybolacağı ve yerini tabletlerin alacağı, çocukların artık edebiyat okumayacağı, yazarlara iş kalmayacağı, yayınevlerinin kapanacağı gibi öngörülerle dile getirilen dijital dünyadan korkma biçimlerimiz üstüne de düşünmemiz gerekiyor. Mağara duvarlarındaki resimlerden, kil tabletlerden, papirüsten, parşömenden kağıda gelen süreç yeniden başa, yani tablete döndü bir bakıma. Kötü mü oldu? Farklı görüşler var tabii ama bütün bu araçların aslında araç olduğu, yani insanlık tarihi boyunca insana ilişkin hiçbir şeyin çok fazla değişmediği bir gerçektir. Eski Sumerler'den kalan ve üstünde “filancadan 15 koyun aldım, kış gelmeden geri vereceğim” yazılı tablet bugünkü borç senetlerinden sadece malzeme olarak farklı; biri çamur, biri kağıt. İnsanoğlu her zaman kıskandı, her zaman aşık oldu, her zaman özledi ve her zaman hüzünlendi. Bunlar değişmeyecek. Bunlar değişmediği için de edebiyata olan gereksinme değişmeyecek. İster kağıda yazılsın ve kenarına notlar aldığımız, kokladığımız, raflara dizdiğimiz, taşınırken kolilere istiflediğimiz kitaplar olsun, ister parmağımızın ucuyla okuduğumuz e-kitaplar... Edebiyat gelecekle ilgilidir dedim. Bütün alışveriş merkezlerinin kapıları açıl susam açıl bile demeden açılıyor önümüzde. Bunu sağlayan değil ama öngörenler edebiyatçılar oldu. İnsanı aya “gönderen” de bir edebiyatçı. Hubble teleskopu zaman kavramını allak bullak etti. Uzayın derinliklerinde bir yıldız patlaması oluyor. Bu patlamanın yaydığı ışık uzaya yayılıyor ve biz teleskopla bu ışığı, yani patlamayı görüyoruz. Şimdi görüyoruz ama aslında patlama o kadar uzun zaman önce olmuş ki, o zamanda henüz ne biz varız, ne de dünya... Yani biz teleskopumuzla kendimizin bile var olmadığı bir zamana, yani geçmişe bakıyoruz. Geçmişe şu anda, şimdi bakıyoruz. O patlama olduğu sırada aslında o patlamayı gören gözlerimiz yok. Bu bir zaman yolculuğu değilse nedir? Ve zaman yolculuğunu da tabii ki bir gün bilimciler gerçekleştirecek ama öngörenler yine edebiyatçılar oldu. İşte bütün bu nedenlerle, dijital dünyayı heyecanla karşılıyorum. İnsan var oldukça “söze” olan ihtiyaç ve talep bitmeyecek. Kitaplar tabii ki tümüyle ortadan kalkmayacak. Ama okumaya ulaşım kolaylıkları mazeretleri ortadan kaldıracak. Taşınabilir bir tablet, e-kitap veya türevi her an her yerde okumamızı sağlıyor.

Ama ne okuyacağız, işte bütün mesele...

16 Nisan 2014 Çarşamba

PAZARTESİ GÜNÜ KIYAFETLİ PROVA YAPACAĞIZ

 

Pazartesi günü kıyafetli prova yapacağız. Bu nedenle 1-D sınıfı öğrencileri 21 Nisan Pazartesi 23 Nisan Tören kıyafetleri ile gelecekler.

i will survive

Dansımızda temel olarak 6 hareket var ve bunların tekrarı şeklinde sürüyor.

Bu hareketlere sınıfta çalıştırırken isimler verdim. Yaparken bu isimleri söyleyerek dans etmek hatırlamalarına da yardımcı olacak.

7 TEMEL HAREKET

1-   KAPI KAPI KAPI KAPI

PENCERE PENCERE PENCERE PENCERE

 

KAPI

(4 er defa sınıfta kapının olduğu yeri işaret ederek kapıya doğru, pencerenin olduğu yeri işaret ederek pencereye doğru adım atıyoruz )

 

2- ÇEVİR AÇ   ÇEVİR AÇ

çevir aç çevir aç

3- YÜRÜ YÜRÜ ÇÖK YÜRÜ

YÜRÜ YÜRÜ ÇÖK YÜRÜ

4- BİR PARMAĞI YERDE BİR PARMAĞI HAVADA

BİR PARMAĞI YERDE BİR PARMAĞI HAVADA BİR PARMAĞI YERDE BİR PARMAĞI HAVADA

BİR ELİ YERDE BİR ELİ HAVADA

 

5- SALLA KAPI SALLA PENCERE SALLA KAPI SALLA PENCERE

SALLA KAPI

 

6- MAKAS  MAKAS MAKAS PENCERE

MAKAS MAKAS  MAKAS KAPI

MAKAS KAPI

7- YUVARLAAK 1 2 3 4

YUVARLAAAK 1 2 3 4

YUVARLAK

11 Nisan 2014 Cuma

1-D SINIFI ÖĞRENCİLERİ DOLAPLARINA KAVUŞTU

1-D Sınıfı Öğrencilerinin artık kendi dolapları var. Dün akşam sınıf annemizin çabalarıyla dolaplarımızın montajı tamamlandı.

dolap

Alfabetik bir sırayla dolaplara öğrencilerimizi yerleştirdik. Kişi başı 35TL'ye bu işi de bitirmiş olduk.

Özellikle okulumuzda yapılan sınavlar sırasında çantaları taşımak zorunda kalan öğrencilerimiz oldukça zorlanıyordu.

 

 

4 Nisan 2014 Cuma

NİSAN AYI DUYURULARI
































NİSAN AYI 1-D SINIF DUYURLARI



ÖĞRENCİLERİMİZ İÇİN SINIF DOLAPLARIMIZ HAFTAYA TAKILACAK


EN GEÇ 9 NİSAN ÇARŞAMBA GÜNÜ


35 TL DOLAP ÜCRETİNİ SINIF ANNEMİZE TESLİM EDLİM


TEŞEKKÜRLER.  


23 NİSAN GÖSTERİSİ 

23 Nisan gösterileri için sınıfımızdaki bütün çocuklarımızı gösteriye çıkarmak hedefindeyiz. Amacımız onları sıkıp yormadan bir temsile katılıp bayramın güzelliğini yaşamalarını sağlamak. Bu yüzden oyun ve dans seçimini de onlara bıraktık. Bu onların bayramı, ve nasıl mutlu olacaklarına da onlar karar versinler diye düşündük.

 

23 Nisan için çocuklarımıza 40 farklı dans stili gösterdim. Ancak onlar ezici bir çoğunlukla “Zombi Dansı”nı seçtiler. 3 kişi dışında bütün sınıf ilginç bir şekilde Zombi Dansını seçti. 23 Nisan gösterisi için ayrıca kıyafet almayacağız. Evde bulunna kıyafetlerimizi kullanacağız.

Kıyafet ile ilgi kriterimiz;

-Alt ve üst ya da elbise tek renk olsun.

-Tüm dünyadaki ırkları ve kıtaları temsil etmek için olimpiyatlarda kullanılan 5 temel rengi kıyafetlerimizde kullanacağız.

 

23 Nisan gösterimiz için çalışmaları biraz daha sıklaştırmamız gerekiyor.. Biz 23 Nisan’a kadar her gün son dersimizi sınıfta dans çalışmaya ayıracağız.

Siz sayın velilerimden de evde çalıştırmanızı isteyeceğim. Video youtbe’da yüklü ancak Youtube hala  kapalı. Bunun için dans videosunu flash belek ile alıp evde bilgisayarınızda izleyebilirsiniz. 20mb’lık bu dosyayı mail adreslerinize de gönderebilirim.

Bir de 5 renk arasından renk belirlediğimiz renkler şu şekilde oldu;

kırmızı



mavi



sarı



yeşil



siyah



Iklim


Barış


Ada


Eda



Taylan


Ege


Burak


Mert


İrem



Betül


İzzet Burak


Banusu




Yağız


Emir


Alperen



Eylül


Bora


Yunus


Furkan(Velisi farklı renk belirtmişti ancak Furkan siyah istediğini söylüyor)


Hayat Bilgisi 1. Kitabımız bitti;

 

Pazartesi’den itibaren 2. kitabımıza başlıyoruz.

 

Yaş grubumuza bağlı olarak zaman zaman planlarımızda değişiklik yapmak durumunda kalıyoruz. Bazı konuları daha basit geçiyoruz. Bu durumu ikinci sınıf açısından biraz daha yoğun bir çalışma temposu içinde bulunacağımız şeklinde yorumlanabilir.

 

2 Nisan 2014 Çarşamba

23 NİSAN GÖSTERİ DANSIMIZI EVDE ÇALIŞMAK İÇİN FLASH BELLEK KULLANALIM

23 Nisan gösterimiz için çalışmaları biraz daha sıklaştırmamız gerekiyor.

Biz 23 Nisan'a kadar her gün son dersimizi sınıfta dans çalışmaya ayıracağız.

Siz sayın velilerimden de evde çalıştırmanızı isteyeceğim. Video youtbe'da yüklü ancak Youtube hala  kapalı. Bunun için dans videosunu flash belek ile alıp evde bilgisayarınızda izleyebilirsiniz. 20mb'lık bu dosyayı mail adreslerinize de gönderebilirim.

Bir de 5 renk arasından renk belirlememiz gerekiyor ki tüm çocuklar aynı rengi seçmesin. Evdeki mevcut kıyafetler arasından ekstra masrafa girmeden alt üst tek renk olacak şekilde 5 olimpiyat renginden birini seçelim.

Tüm bu ayrıntıları 3 Nisan öğlen arasında konuşalım.